9 Aralık 2011 Cuma

ADUUUKET

Çocukluğumda izlediğim ve beni etkileyen çizgi filmleri yazmıştım. Şimdi sıra bugüne kadar oynamış olduğum ve etkilendiğim bilgisayar oyunlarını da yazacağım.

HEROES Of MIGHT & MAGIC Serisi
Kesinlikle birinci sıraya yazacağım ve en çok vakit harcadığım oyun bu. Farklı ırklarla bir harita üzerinde Dünya'ya hakim olma mücadelesi verilen oyun. Bugünlerde çok takip edemesem de altıncı oyunu çıkan serinin bence en iyisi üçüncüsü idi.


SENSIBLE SOCCER (Amiga 500)
Amiga 500. O da ne? diyecek Bartu, belki de. Commodore firmasının seksenli yılların ortasındaki çıkarttığı efsane oyun makinesiydi Amiga 500. Şimdilerde nasıl Fifa -PES kapışması varsa o zaman da Amigacılar için Kick-off ile Sensible Soccer için aynı şey söz konusuydu. Her pozisyonda tepkileri ile beni yerimden zıplatan spikeri ve koca kafalı oyuncuları ile Sensible'a gönül vermiştim. Özellikle İngiltere üçüncü liginden başlayan Kariyer mücadelesinde ilk sezonda Cardiff ile Manchester United'ı Lig Kupası finalinde yenmenin keyfine doyum olmazdı. :)


FIFA 99
Bu oyunda beni etkileyen kesin Ali Sami Yen'in stadının oluşu ve maç sırasındaki "Cim Bom Bom" tezahüratlarıydı. Fatih Terim ve talebeleri UEFA kupasını kaldırmadan önce Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak da çok zevkliydi.

STREET FIGHTER Serisi
Farklı ülkelerden farklı stillerde dövüşçüler ve bitmek tükenmez bir dövüş turnuvası. Bu oyunla İstanbul'daki ilk alışveriş merkezi Galeria'nın içindeki Fame City'de tanışmıştım. Serinin ilk oyununda kırmızı saçlı bir dövüşçü ile oyuna başlıyordun. Serinin ikinci oyunu benim için tüm zamanlardaki en iyi dövüş oyunudur. Bu oyunda da yine oyuncular ikiye ayrılırdı. Ryu sevenler ve Ken sevenler. Her ikisi de aynı özelliklere sahipti ama karakterleri farklıydı. Ryu sorumluluk sahibi iken Ken ise daha gösteriş meraklısı ve disiplinsizdir.


Photobucket

22 Kasım 2011 Salı

Bartu ve Müzik

Uzmanlar çocuklara klasik müzik dinletilmesini öneriyorlar.

Bartu ise "ROCK müzikten başkasını dinlemem" diyor.


28 Ekim 2011 Cuma

İYİ Kİ DOĞDUN BARTU


Bugün 28 Ekim 2011 ve Bartu tam bir yaşında. :)

Ne kadar çabuk geçiyor zaman.

Daha dün gibi doğduğun gün.

Senin gelişinle bütün önceliklerimiz değişti.

Akşamları eve sabırsızca dönüş nedenim oldun.
Sabahları 5 dk daha fazla görebilmek için erken uyanma nedenim.
Geceleri her küçük seste yataktan zıplama nedenim.
Öğrendiğin her yeni hareketinde sevinç gözyaşım oldun.

İYİ Kİ DOĞDUN BARTU.

İYİ Kİ DOĞDUN CANIM OĞLUM.


15 Eylül 2011 Perşembe

Direksiyon Aşkı

Artık kocaman oldu Bartu. Dile kolay on buçuk aydır bizimle beraber. :) Son zamanlardaki en büyük tutkumuz ise direksiyonlar. Erkeklerde içgüdüsel herhalde bu dürtüler. Bartu da nerede direksiyon görse hemen yapışıyor ona. Tekne, otomobil, uçak her ne olursa olsun direksiyonda olmak kontrolü eline almak bebek iken bile önemli demek ki.

Hani bizim evin direksiyonuna çoktan oturdu ya, neyse...

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Bartu'nun İlk Yaz Tatili

Sekiz ayını dolduran Bartu denizle tanıştı. Sandığımızın aksine suyla ilişkisi ilk gün dışında problemli olmadı. Hatta tatilin ortasından sonra denizde olmaktan oldukça keyif alır hale gelmişti. Suda iken attığı mutluluk çığlıkları bende bu izlenimi yarattı.

Aynı zamanda bu tatil Bartu'nun sosyalleşmesi açısından da oldukça olumlu geçti. Hemen kaynaşmasa da, artık ilk defa gördüğü insanları dövecekmiş gibi bakmıyor en azından. :)

17 Haziran 2011 Cuma

GÜÇ BENDE ARTIK!

Ne çok çizgi film izlerdik küçükken. Seksenlerde izlediğim ve beni etkileyen çizgi filmlerin bazılarını Bartu da öğrensin diye buraya yazmaya ve ofis imkanları ile çizebildiğim kadarıyla ona tanıtmaya çalışacağım.

Şirinler (Smurfs = Socalist Men Under Red Flag)
Karl Marx'a benzeyen Şirin Babanın yönetiminde komün hayatı yaşayan mavi renkli yaratıkların hikayesini anlatırdı. Şirinleri yakalayıp altına çevirmek isteyen Gargamel'de kapitalizmi simgeliyordu. Bu yazıyı yazmama vesile de aslında haftasonu şirinlerin filminin fragmanını görmüş olmamdır.


Clementine
Psikopat yapımcıların oluşturduğu bir çizgi filmdi. Bizim nesildeki manyakların çoğunun nedeni bu dizi olabilir. Pastel renkleri ile genelde iç karartan havası olan çizgi film Clementine isimli kız çocuğu ile ilgiliydi. Celementine'in şeytanı simgeleyen Malmot ile mücadelesini anlatıyordu. Normalde tekerlekli sandalyeye mahkum olan Clementine iyi peri Emera'nın sayesinde zamanda yolculuk yapıyor ve Malmot'un geçmiş zamanlardaki kötü adamları ile karşılaşıyordu. Hiç bir zaman Malmot'un ufak kızdan ne istediğini anlayamadığım bir çizgi filmdi. En çok sevdiğim ise kafasındaki pervane ile uçan kedi idi.


He-Man and The Masters Of The Universe
Bir çizgi roman klasiğidir şizofren insanlar. Bu hasta ruhlu kahramanlardan biri olan He-Man ve arkadaşları İskeletorun kötü emellerine karşı mücadele etmekteydiler. Gölgeler Şatosunun gücünü kendi bedeninde toplayan Prens Adam, He-Man'e dönüşüp çok güçlü bir savaşçı olmaktaydı. Bence dizinin en renkli karakterleri "Orko" ile isminden dolayı "Hayvan Adam"dı.

Photobucket





14 Haziran 2011 Salı

Öyle Bir Geçer Zaman Ki

Geçen gün bilgisayardaki dosyaları düzenlerken yine kendimi Bartu'nun resimlerine bakarken buldum. Yedi buçuk ayda hem fiziksel hem de mental gelişimdeki ivmenin bu derecede büyük oluşu gerçekten inanılmaz. İlk başlarda sadece uyku ve emme reflekslerine sahipken şimdilerde ise oscarlık performansla istediğini elde etmeye çalışıyor. Hani benim için kandırılmış olup kucağa almak, yemezler demekten çok daha cazip geliyor.

EKİM - KASIM-ARALIK 2010 DÖNEMİ

Bartu doğduktan sonraki genel kanı siyah saçlı ve çekik gözlü esmer görünen bebeğin bana benzediğiydi. İlk ayın sonuna kadar neredeyse göz rengini göremediğimiz Bartu 2 aylık iken etrafa ilgisini arttırmış olsa da resimde görüldüğü gibi uyanıkken de çoğu zaman esniyordu. Karnı acıktığında sadece anneye ihtiyaç duyuyordu. Ben bu dönemde onun için evdeki gereksiz kalabalıktım.

OCAK-ŞUBAT-MART 2011 DÖNEMİ

Üç aylık olduktan sonra hem ben bebeğe hem de o bana daha çok alışınca her şey çok farklı oldu. Bu dönemde bizim esmer olduğunu sandığımız Bartu doğumdaki siyah saçları dökmüş,yerine sarı saçlar gelmeye başlamıştı. Yeni doğan sarılığı adı verilen ilk aylarda çoğu bebekte görülen vakanın da son bulmasıyla beyaz tene kavuşmuştu. EEE.. Hani bana benziyordu. Artık daha çok anneye benziyordu. Sanırım Bartu anneyi daha güzel bulmuştu ve ona benzemeye karar vermişti. Yanlış seçim olduğunu söyleyemem. Ama bu dönemdeki en önemli gelişme artık Bartu'yla iletişim kurabiliyorduk. Basit oyunlar oynar duruma gelmiştik. Özellikle sesli gülmesini ilk duyduğum an çok özeldi.

NİSAN - MAYIS - HAZİRAN 2011

Her geçen gün büyüyen ve değişen Bartu artık dışarıdan gıdalar almaya başlamıştı. Bu dönemde de öğrendik ki kendisi yemek istemediği zaman ısrar edilmesinden hoşlanmıyor ve kararlarına saygı duymamızı bekliyordu. İstediği olmazsa resmen tavır koyup uzun süre küsebiliyordu. Yine bu aylarda havanın da ısınmasıyla dışarıda daha çok vakit geçirebilen Bartu sosyalleştikçe hızla farklı şeyler öğrenmeye devam ediyordu. Çok uzun süre olmasa da kendi başına oturabilir olmuştu. Çeşitli sesler çıkarabildiğini farketmesi ve sevincini zıplamaya çalışarak, çığlık atarak göstermesi gibi hareketler ile artık iyice bir birey olma yolundaydı. Bağımsızlığını ilan ettiği yürüteçten de çok zevk alıyordu. Son zamanlarda da en çok söylenmeyi seviyor Bartu. Özellikle akşam yemeği saatinde oturduğu mama sandalyesinde oyuncaklarına bizi şikayet etmeyi gelenek haline getirdi.


BAĞA MI DİDİN? BAĞA?

Photobucket

21 Şubat 2011 Pazartesi

Bartu'nun Gözünden

İşteee uyandım. Sanırım bunun ismi uyanmak. Bakayım kimler var etrafta.


Aaaaaaa! Renkli sempatik dönen şeyler yine buradalar bir yere gitmemişler. Hadi ben uyandım şimdi dönebilirsiniz. Hadi. Hadiiii! Allah allah neden dönmüyorlar ki. Karnım da nasıl acıktı bir bilseniz.Biraz alt dudağımı emeyim bari. Hmmm. Hiç kesmedi bu. Sol eli deneyelim o zaman. Yok yok o da kesmiyor. En iyisi annemi çağırayım. Ingaaa, Ingaaaaaaaaaaaaaaaa. Bu arada sanırım annem isveçli. Beyaz tenli renkli gözlü ve ismi Inga. Kesin İsveçli. Ingaaaaaaaaaaaa dedik yahu. Hele şükür geldi. Dur şuna bir cilve yapayım. Gariban çok seviniyor. Bak şimdi bak nasıl gülecek. Heh işte güldürdüm yine. Çok yetenekliyim ben yahu. Ama çok açım hadi besle beni. Sonra yine eğlendiririm sizi.

Burası da salon. Genelde bu köşede takılmayı seviyorum. Hem burada beni beş tane bekleyen uzay gemisi var. Du bakayım. Biiir, üüüç, altıııı, ikiiii, beş! Evet tam beş tane. Hepsi burada.

Heh bir bu eksikti. Geldi yine annemi öpüyor. Neymiş babammış. Çek elini annemin üzerinden. Heyyy kime diyorum. Dur dur dur heeyyy. Şimdi de bana bakarak saçma sapan sesler çıkarıyor. Deli galiba. En iyisi hiç bulaşmamak. Neyse işe gider birazdan rahat ederim.

Anneeee versene şu topu bana. Heeeeeeyy. Iııııııııh o değil.Yok yok bırak ellerimi. Top diyorum top. Hani renkli var ya. Ne laftan anlamaz insanların arasına düşmüşüm, hiçbir şey anlamıyor bunlar. Sonunda anladı galiba topu getiriyor. He işte o evet eveeeeet. Hadi ver bana. Yahu sallamasana. Ver ben oynarım onunla. Ver ver. Heh şöyle.

Bu top iyi güzel çok seviyorum da biraz daha küçük yapsalarmış keşke. Ağzıma sığmıyor ki bu. Bir daha deneyeyim ben yine de. Ihhhhh ıh. Olmuyor.

Bu koku nedir bu arada. Yok yok ben yapmadım. Öyle bakma valla ben yapmadım. Dur dur çıkartmasana pantalonumu. Ben yapmadım diyorum sana neden dinlemiyorsun ki. Aaaa. Ben yapmışım. :)


İşte burası da evde benim en sevdiğim yer. Banyodaki aynalar. Nasıl sevmem ki. Şu güzelliğe bakın. Vallahi aynalar çatlayacak kıskançlıktan. Ay pek de sevimliyim yahuu. Dur ne güzel bakıyorduk aynaya, anne nereye gidiyorsun?
Neyse.. Yarın bakarız yine.


Karanlık oldu dışarısı. Akşam mıydı. Evet ondan oldu. Anneee kim gelmiş? Babam mı? Yine mi... Şimdi yine sululuk yapacak kesin beni görünce. Hooop al başladık işte.

Babamın en sevdiği oyuncak da bu. Elinden hiç düşürmüyor. Bir de düzgün bir kanal açsa. Futbol futbol futbol. Başka birşey yok sanki. Baba ben sıkıldım. Hadi beni oyun parkına koysana oynayalım biraz.




İşte hayvan sesleri çıkaran oyuncağım. En sevdiğim oyunlardan birisi bu. Önce oyuncak ses çıkarıyor sonra babam oyuncağı taklit ediyor. Ben de ona puan veriyorum. Laf aramızda pek yeteneksiz. Yine de üzülmesin diye ben bir daha isteyeyim. Baba baba hadi at sesi yap yine. Babaaa? Heyy nereye bakıyorsun sen.


Ben de bir bakayım. Ne var orada. Yine mi futbol. Allah allah ne buluyorsun şu futbolda yahu.

Benim uykum da gelmeye başlamıştı zaten. Ingaaaaaaaaa, ıngaaaaaaa gel al beni. Hadi hepinize iyi geceler.

Oh be!

Bartu'nun gelişiminde önemli değişimlerin yaşandığı Şubat ayı biraz sıkıntılı başladı maalesef.
İlk iki gününü hastanede geçirdi . Serum takviyesi ile kendine gelebildi ancak. İlk çocuk ve ilk hastalık nedeniyle biraz korkmadık desek yalan olur. Ancak eve döndükten sonra birkaç gün sonra bütünüyle iyileşince "Oh be!" diyebildik.

Ayın devamında her şey yoluna girdi diyebilirim. Her geçen gün etrafa karşı ilgisi artan, artık insan ayıran (anne dışında kimse susturamıyor ), karnı tok - altı kuruyken bin bir türlü cilveler yapan, aynada kendine aşık olan Bartu umarım aşağıdaki gibi hep gülecektir.